Bu depremde göçük altında kalan insanlığımız

Genelde depremlerde göçen binaların altında insanlarımız kalırdı. Erzincan’da Dinar’da Gölcük’te Kütahya’da hep öyle olmuştu binalar yıkılmış insanlarımız göçük altında kalmıştı. Van depreminde ise olay farklı oldu vicdanımız yıkıldı insanlığımız altında kaldık. Kurtarın insanlığımızı.

Anadolu halkının temel otokontrol mekanizmasıdır vicdan. Yapacağımız her hamle için her iş için ondan icazet bekler vicdanımıza sığmayan hiçbir işi yapmaz hiçbir söz söylemezdik hatta öyle ki birini vicdansızlık ile suçlamak küfretmekten beterdi.

Gel gelelim ne hallere düştük. Vatan bölünmez diye bağırırken deprem bölgesini ötekileştirenlerimiz oldu ne yazık ki. Hani bu vatan misak-i milli sınırları içinde bir bütündü hani bizler bu bölünmez bütünlüğün bekçileriydik ne oldu da parçalayacak bölecek sözler söyler olduk.

Bir insanı kurtaran tüm insanlığı kurtarmış sayılır der bizim dinimiz, kitabımız, peygamberimiz. Biz kendi dediklerimize karşı gelir olduk tamam da artık peygambere de dine de mi karşı gelir olduk. Nasıl oldu da bu dillerimiz iyi oldu darısı Diyarbakır’ın başına diyebildik. Nasıl oldu da biz yardım isteyen kardeşimize sırt dönmeyi düşünebilecek duruma geldik aklım almıyor.

Vicdanımızı kaybettik hükümsüz olmadan bulun getirin geriye.

Published in: on 26 Ekim 2011 at 17:27  Yorum Yapın  

Takı merasimine dönen yardım kampanyaları

Biz ki bir elin verdiğini diğer el görmesin düşüncesi ile yetişen bir milletin evlatlarıyız. Ama görüyoruz ki gerek şirketler, gerek kurumlar gerekse bireyler yaptığı yardımdan çok, yapacağı yardımın reklamı konusunda yarışıyorlar.

Özellikle sosyal medyada her şirket profilinden yaptığı yardımları tek tek afişe ediyor vay efendim 3 battaniye, 2 koli su, 1 yorgan hem de en pahalısından gönderdik vesaire kusura bakmayın ama ben asıl bu kaybettiğimiz değerlerimize acıyorum. Hatta bazı şirketler o kadar abarttı ki sayfamı beğenen adına 50 kuruş yardım aktarıyoruz Türk Kızılay’ına bile dedi.

Hadi ticari kaygı düşünen şirketleri bir noktaya kadar anlayabilirim derim ki ticari olarak durumu avantaja çevirmek istemişlerdir çift taraflı kazanç düşüncesindedirler. Kar amacı taşıdıkları için göz yumabilirim belki.

Ya siyasi partilere ve belediyelere ne diyeceğiz. Sosyal paylaşım sitelerindeki belediyelerin resmi hesaplarından hatta başkanın direk kendi klavyesinden dökülen yazılara ne diyeceğiz.

Mhp ülkü ocaklarının falanca şubesi 5 koli mama 3 koli su 2 koli un vesaire vesaire.

Chp’ nin falanca teşkilatı şu kadar battaniye bu kadar erzak ile Van’a hareket etti.

Akparti li belediyeler bilmem kaç araçlık konvoyu ile Van yolunda.

Sizi bilmem ancak ben böyle reklam kokan hareketleri milletime yakıştıramadım.

Published in: on 26 Ekim 2011 at 17:21  Yorum Yapın  

ÖTV zammını destekliyorum, peki ama neden?

ÖTV düzenlemesi değil zammı ilk başta gelin bunda anlaşalım. Eğer bu bir vergi düzenlemesi olsaydı bazı vergilerde indirime gidilmesi gerekirdi. Örneğin ödediğimiz telsiz kullanım ücreti, özel iletişim vergisi emlak vergisi yada çevre temizlik vergisi gibi. Sahi bu kadar çevre temizlik vergisi öderken bu kadar kirli olan bir ülke var mıdır başka ? Neyse konuyu dağıtmayayım. Bugün ki konum yeni zamları ile ÖTV.

ÖTV zammının yapıldığı ürünleri 3 ana grupta toplayabiliriz.

1-Motor hacmi 1600 cc ve üstü otolar
2-Cep telefonları
3-Alkollü içecekler ve tütün mamülleri

Şimdi bu gruplara yapılan zamları inceleyelim tek tek.

1- 1600 cc üzeri motorlu araçlar

Sadece 2011 yılının mayıs ayında piyasaya çıkan motorlu araç sayısı resmi kayıtlara göre 114 bin 272 adettir. Ne güzel işte efendim herkesin arabası oluyor diye yaklaşmak pek de doğru değil bence. Çünkü bu araçlar ya ithal yada ülkede üretilse bile yabancı ülkelere lisans parası ödeniyor yani biz otomobil aldıkça rakiplerimiz olan diğer büyük ülkeler para kazanıyor. Bu ülkede cari açığa yol açıyor. Biz daha fazla araca sahip oldukça daha az toplu taşıma aracı kullanıyor daha fazla petrol harcıyoruz sizde takdir edersiniz ki biz petrolde dışa bağımlıyız. Sonuç itibari ile cebimizdeki para bay smith e bayan elenaya gidiyor cari açık büyüyor. Ayrıca bizde var olan bir güçlü motor sevdası var hepimizin işine yetecekken 1600 cc ve aşağısı biz devamlı daha büyük motorlu araçların peşinden koşarız sanki ibre 300 ü gösterdiğinde 300 yapacağız abi ülkede kurallar belli şehirler arası maksimum 90 otobanda 120 . Bu zam diyor ki; sayın vatandaş büyük araç alma gel küçüğüne bin daha fazla petrole para akıtmayalım. Ayrıca diyor ki ; elektrikli araç teknolojisi hızla gelişiyor bizde takipçisiyiz eğer elektrikli araç alırsan ötv falanda istemiyorum senden. İşte tüm bu sebeplerden otomobilere yapılan ötv zammını destekliyorum.

2- Cep telefonları

Acaba bileniniz var mı 74 milyonluk ülke Türkiye de kaç adet kayıtlı cep telefonu var? Durun hemen araştırmayın ben oturdum araştırdım Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ya göre ülkede tam olarak 155 milyon cep telefonu var 68 milyon adet ise abone var ve her sene 20 milyon adet daha telefon alıyoruz.peki kac tane yerli telefon üreticimiz var? Hiç yok. Demekki her sene 20 milyon adet telefon cihazı için milyonlarca dolar para bizim cebimizden helga hanım ile john beye akıyor. Bu düzenleme diyor ki sayın vatandaş zırt pırt telefon değiştirme ekmek paramızı sağa sola savurma diyor. Telefon ötv si düzenlemesindeki eleştirim 40 lira olan ötv taban ücretinin 100 liraya çıkarılması yani bir cep telefonu ülkeye 0 maliyet ile sokulsa yaklaşık olarak 136 liraya mal olacak bence bu 40 liradan 100 liraya artış fazla.

3- Sigara ve alkol

Oturup size sayfalarca sigaranın zararlarını falan yazmayacağım ama bir kaç örnek vereceğim. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiyede günde 300 bir saatte 12 olmak üzere yılda 100000 kişi sigara nedeniyle ölüyor.Ülkemizin en büyük sorunu teröre yılda 2000 dolaylarında kurban verirken sigaraya 100000kurban veriyoruz. Ve bu kurbanları vermek için ilk para veriyoruz sonra tedavi etmek için George amcaya para veriyor harcama yapıyoruz. Bu zam diyor ki sayın vatandaş sigara içme eğer illa içeceksen seni kurtarmak için yapacağım masrafa şimdiden ortak ol diyor işte bu yüzden destekliyorum bu zammı İleride imkanım olurda ülkeyi yonetme sansı elde edersem bileseniz ki devletin sigaradan dolayı rahatsızlanmalarda ödediği reçete
oranını daha aşağı çekerim. Ben şimdiden uyarayım ki ben iktidar olana dek bırakın sigarayı…

Peki bu zamlarda desteklemediğim taraflar neler.

1. Düzenlenme denmesi ama hiçbir vergide indirime gidilmemesi
2. Bu zammın sebepleri ve sonuçlarının açıklanmaması.
3. Zammın düzenlemesi iyi olsada vitrinin kaliteli olmaması

Peki bence muhalefet ne tepki vermeli.

1. Madem düzenleme yaptın be kardeşim neden sütteki meyve suyundaki KDV yi düşürmedin?
2. Madem vergide düzenleme yaptın Gelir vergisindeki adaletsizliği niye gidermedin?
3. Madem cari açıklar bu sebeplerden oluyor biliyorsun neden yerli bir otomobil üretimi için neden yerli telefon üretimi için bekliyorsun hemen üretimine geçsene.
4. Madem ki canım kardeşim bu kadar vatandaşımızı bu sigaradan kaybediyoruz sigara içenlere ceza vereceğine sigara içmeyenlere ödül verip neden sgk harclarını düşürmüyorsun ?
Diye eleşitiri yapmalı yol göstermeli .

Published in: on 15 Ekim 2011 at 19:28  Yorum Yapın  

MONA LİSA GİBİ BİR LİDER

Malumunuz 12 Haziranda seçim var sandığa gideceğiz. Millet iradesini gösterecek kendisini bir sonraki seçime kadar idare edecek yeni temsilcilerini belirleyecek. Bir sonraki seçim diyorum, tarih veremiyorum çünkü zamanında seçim yapmaya pek alışık değiliz.

Yakından takip ettim seçim öncesi dönemi meclise girme şansı olan partilerin seçim programlarını mitinglerini liderlerin konuk olduğu açık oturumları takip etmeye çalıştım elimden geldiğince.

Mona Lisa gibi bir lider aradı gözlerim, gözlerimin içine baksın istedim hep benimkine bakarken diğerini hor görmesin. Onunda gözlerinin içine baksın bırakın ağzımızdan çıkanı hemen yapmayı konuşmadan bile anlaşalım gözlerimden derdimi okusun istedim.

Ama onlar hep gözlerini kaçırmayı tercih ettiler benden. Gözler yalan söylemez derler ya; belki de ondan kaçırdılar. Halbuki ben onlardan dost doğru olmasını istemedim, isteyemezdim de siyasette temiz adam olmaz ki olsa olsa az kirlenmiş adam olur.

İstedim ki bir lider çıksın benden yüksekte olduğunu düşünmesin yanımda olduğunu vurgulasın istedim. Hatta seçen ben olduğumdan altımda olduğunu bilsin istedim ama onlar benden yüksekte, benden ayrı durmayı istedi hepsi billboardlarda, apartman cephelerinde tek başlarına durdular yanlarına aramızdan birkaç kişiyi bile çok gördüler. Varsın yanlarına almasınlar bizi bari Mona Lisa gibi gözlerime baksaydı biri dahi alırdı gönlümü. Ama bakmadılar hepsinin gözü yükseklerdeydi, hatta bazılarının akılları bile birkaç karış havadaydı. Öyle sahiplenmişlerdi ki gökyüzünü çoğu yerde gökyüzüne bakmamı bile çok gördüler gökyüzüne baktığımda onların parti flamaları önüme geçti bir kuşun kanat çırpmasını izlememi bile çok gördüler bana…

Onlar yukarılardan daha yukarılara bakarken biz yerlere bakıyorduk. Üst geçitlerin yanlarına reklam asmayı akıl ettiler. Ama üst geçitten geçenlerin yani bizlerin devamlı baktığı yerleri, merdivenleri unuttular.Ne olur du ki deselerdi biz yolunuza paspas oluruz.Hizmet için sizin ayaklarınızın altında paspas oluruz. Her yere reklam verirken bir parti amblemli bir paspas zor olmazdı herhalde, onlar için ama sembolikte olsa ezilmeyi kabul edemedi hiçbiri…

Ama hiç üzülmüyorum .

13 ünde o yukarıya yukarıya bakan akılları bir karış havada olanların tüm portreleri paspas olacak. Bazılarının isimleri dahi silinecek haber bültenlerinden çoğunun isimleri sadece adliyelerde memurlar tarafından bağırılacak.

Diyeceksiniz ki;

Bu kadar kötüledin siyasileri sen Mona lisa ya mı vereceksin oyunu? Keşke verebilseydim ama kendisi aday dahi değil ki ben bana göre mona lisaya kendimce en fazla benzettiğime vereceğim. Mükemmeli olmadığından iyisine diyelim kendimce…

seçime 1 kala

Süleyman EmRe Yalçın

Published in: on 10 Haziran 2011 at 20:48  Yorum Yapın  

13 Haziran 2011

12 Haziran 2011 de Türkiye Cumhuriyeti ilk olağan seçime gidiyor. Onlarca secim geçirmesine karşın bu ülkenin ilk zamanında seçimi diğerleri hep erken doğmuştu.
Secim sonuçları açıklanmadan oylar sandıklara atılmadan hepimizin kabul etmesi gereken bir şey var.

Millet iradesine saygı

Sandıktan hangi parti çıkarsa çıksın seçmenin verdiği reylere saygı gösterip hatayı kendinde aramalı siyasiler ve siyasilerin çevreleri. Frekansı yakalayamadığı için kaybedenler seçmenin alıcılarına laf etmeden önce kendilerine çeki düzen vermelidirler. İktidara gelenleri yani halkın beğenisini ve desteğini alan rakiplerini ulaşılamamış ciğer sıfatına büründürüp kötülemek yerine iktidarı alarak büyük bir sorumluluğun altına girdiğini her fırsatta belirterek uyarmalıdır. Sandıkta mağlup olanlar kendisine inanmayan güvenmeyen seçmeni aşağılayıp hakaret etmeden önce 4 sene sonra yine onun kapısına gideceğini unutmamalıdır.

Bu seçim dönemi ilk zamanında seçim olmasından ziyade farklı yeniliklerle de göze çarptı. İlk kez bir seçim çalışmalarında bunlar şeriat getirecek şunlar kominizim getirecek onlar ırkçı gibi söylemlerin yanında kimisi makul kimisi çılgın kimisi uçarı projeler fikirler ortaya atıldı. Bu en azından beni mutlu etmeye yetti. Birde meclise girdiklerinde iktidarı da muhalefeti de projelerini unutmazsa değmesinler keyfime.

Published in: on 09 Haziran 2011 at 00:35  Yorum Yapın  

VURUN YSK YA

Son günlerde sağcının solcunun, Türk’ün Kürt’ün ortak düşmanı olan bir kurum haline geldi YSK. Peki bu yaşanan gerginliğin tüm suçlusu tüm sorumluluğu YSK’ da mıydı? Eğer bu kurum çıban başıysa eğer bu yaşananlardan bir çıkarı olması gerekmez mi? Var mıydı çıkarı? Ben düşün düşün bulamadım belki siz bulursunuz.

Sahi ne yaptı YSK?
YSK kanunlara göre adaylık başvurularını inceledi. Ve eksiklikler ve hataları raporladı. Ertesi gün gerekçeli kararı açıklayacaktı ama bekleyemediler bekleyemedik yani yandaşı ile yoldaşı ile medyanın dediği gibi bir veto söz konusu değildi.Ancak kulaktan dolma haber anlayışımız ve oluşacak kaostan nemalanan basın organlarımız flash haberlerle girdi. Adaylar veto yedi aday olamayacaklar eğer bekleyebilmiş olsalardı YSK gerekçeli kararını açıkladıklarında evrakların tamamlanması ile adaylık sıkıntılarının olmayacağını anlayacaklardı. Ama işlerine gelmedi yandaşın, yoldaşın.

Velev ki veto olsun…
Velev ki veto olsun aday olamayacak olsunlar YSK ya bu yetkiyi kim verdi.YSK kendi kendini mi görevlendirdi adayları inceleme konusunda. Bu kanunları YSK mı koydu? Bu ülkenin yasama organı YSK değildi ya… Ancak YSK nın uyması gereken kanunları hazırlayacak olan yüce meclisin üyeleri YSK’yı suçlamayı seçti bre kardeşim kanun koyma yetkisi sende değil miydi?

Eğer YSK medyanın dediği gibi bir veto kararı çıkarmış olsaydı kimler kazanırdı biraz inceleyelim.
1. AKPARTİ kazanırdı. BDP’ nin iddalı olduğu bölgede başka iddası olan tek siyasi parti AKPARTİ eğer BDP adayları seçime giremeseydi tek güç olurdu muhtemelen de tüm koltukları alırdı.
2. CHP kazanırdı. YSK kararının arkasında hükümetin olduğunu idda edecek ve buradan bölgede başarılı olmaya çalışacaktı gecen seçime göre muhtemelen bölgede daha başarılı olacaktı.
3. MHP kazanacaktı. Adayların engellenmesi sonucunda irili ufaklı olaylar çıkacaktı bu olaylara oluşacak tepki MHP’nin kaybetmeye başladığı tabanının yeniden toplanmasına yol açacaktı.
4. BDP kazanacaktı bizi parlementoda bile görmeye tahamül edemediler ey halkım saldırın denecekti. Bölge halkının sempatisini kazanacaklar bir taban oluşturmuş olacaklardı.

Peki bu işin kaybedenleri kimler?
Ben,sen, o, Türk, Kürt hepimiz olacaktık. Her gün olaylar çıkacaktı pencerelerinden bakarak köşe yazısı yazan yazarlarımıza malzeme olacaktık sokaklarda her gün farklı rüzgarlar esecekti. Devletin kurumlarına devlete güven azalacak kaos ortamı oluşacaktı biz bir birimizin boğazına düşmüşken elalem karadan yürütecekti gemilerini…

Published in: on 21 Nisan 2011 at 17:07  Yorum Yapın  

KOSKOCA 28 YIL

Evet evet tam 28 yıldır vekillik yapan amcalar var. Vekilliği görev değil meslek edilmişler diyeceğim ki meslek de edinmemişler öyle olsalar 25 yılı doldurduklarında emekli olurlar hadi o olmadı 65 i doldurduklarında emekli olsunlar onada razıyım.

İnsan neden vekil olur?

Şahsi kanaatim memleketinin bekası için görmüş olduğu sorunlara ürettiği çözümleri hayata geçirmek için milletvekili adayı olmalı insan ancak sizde bilirsiniz ki genelde böyle olmaz. Eğer olması gerektiği gibi olsaydı 28 senede iktidarda oldular muhalefette eğer bir çözümleri düşünceleri varsa aklına takılanları yapmak için koca 28 yıl yetmedi mi ? yetmez mi 28 yıl yetmez olur mu 28 yıl neler yapılmaz ki eğer öncesinden düşündüler bir şey ürettilerse ki hiçbir şey yapmamışlardır demiyorum illaki güzel şeylerde yapmıştır ancak yeter …

Ulan oy veren millet değişti vekil olan 3,5 adam değişmedi. He bu adamlar ve bunları aday gösterenler her mikrofon gördüklerinde gençlikten değişimden söz ediyor. El insaf yahu madem değişim yapacaksın önce eskilerini değiştirsene…

Her neyse meclisin en tecrübeli adaylarını takdim edeyim sizlere …
Köksal Toptan ve Deniz Baykal
Hangi görevleri aldıklarını da belirteyim keseceğim yazıyı ;

Köksal Toptan,

TBMM Başkanlığı , Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı

Deniz Baykal,

Ana muhalefet partısı genel başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı , Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Maliye Bakanlığı

E bu amcalar aldığı bu kadar görevlerde düşündüklerini yapamamışlarda hala beni secin diyor ilginç…

Bu itirazım yalnız size değil yılların eskitemediği vekillerimin hepsine söylüyorum….

Published in: on 03 Nisan 2011 at 13:40  Yorum Yapın  

Dikkat bu yazı İTHAL…

Nedir bizde ithal merakı anlamadım gitti onca yerli teknik adam vardır devamlı yabancısını isteriz oysaki başarıyı devamlı yerlilerle kazanmışızdır.hem kaliteli hem hesaplı yerli ürünümüz vardır ancak satıcı diğeri ithal dediği an gözlerimiz parlar zaten onun için yazının başlığına ithali yerleştirdim.

Duydum ki meb ithal öğretmen için düğmeye basmış 40000 ingilizce öğretmeni alacakmış. Nerden alacak peki bu öğretmenleri İngiltere’den mi ? Avustralya’dan mı? Sanmam zaten ordakı maaşı bırakıp burada ki 3 kuruşluk maaşa gelenin ya aklından şüphe duyarım yada buralarda başka işler çevireceğinden. E öyleyse nerelerden gelecek bu anadili İngilizce olan öğretmenler şöyle bir bakalım Hindistan, Pakistan, Nijerya, Filipinler,Sudan ,Kenya ,Uganda ……. Yani biz canlarımızı çocuklarımızı buradan gelecek sözleşme süresince duracak sonra gidecek insanlara emanet edeceğiz öyle mi?

Bence ithal öğretmenlerle başarıya ulaşmak imkansızdır. Belki de ben yanılırım başarıya ulaşır ve bir bakarsınız ki 20 sene sonra ülkenin büyük bir bölümü şakır şakır english konuşur…

Ancak dışarıdan getirilecek bu 40000 öğretmen 40000 vatan evladının hakkını yemek değil midir? Eğer sen ülke olarak İngilizceyi öğretemediğini ve başarısız olduğunu düşünüyorsan her sene açılan onlarca üniversitelerinde yüzyıllardır faalıyet gösteren üniversitelerine niye öğrenci kabul ediyorsun.

Eğer sen bu 40000 öğretmeni dışarıdan alırsan kaybeden sadece genç yabancı dil öğretmenlerın olmayacak çünkü sen dünya kamuoyuna diyeceksin ki ben bu işi beceremiyorum ben dil eğitimi veremiyorum benim üniversitelerim de iş yok benim öğrencilerimde hayat yok ülkemde gelecek yok diyeceksin.
Eğer sen ülke bekasını istiyorsan ülkenin bekası zırt pırt market açılıyor gibi açılan otopark üniversitelerle olmaz, dışarıdan getirdiğin öğretmenlerle de olmaz. Sistemi kökünden değiştirmelisin başka bir gün sistemin nasıl olması gerektiğini konuşuruz o ayrı mevzu…

Elbette ithal ürün gerektiren konularda var mesela hakimdir, savcıdır dışarıdan ithal etme zamanı gelmedi mi artık? Kanunların ve yasaların dışarıdan toplanan ithal edilen ülkenin adli elemanlarını dışarıdan istememin dışarıdan yadırganmaması gerek hele ki böyle bir günde …
Ne var mı günde anlatayım….

Mahkemeyi kaybeden yada bırakın kaybetmeyi yargılanan her kim olursa o yada bu demiyorum savcıdan hakime tüm heyeti yanlı ilan eder oldu. Mahkemelerin sonuçlanması dahi beklenmeden üst mahkemeye itiraz yerine siyasi partilere itirazlar edilir oldu. Evet bugünlerde kuvvetler ayrılığı ilkesinden söz eden siyasiler parti gurup toplantılarında yargılama yapar oldu. Madem ki tüm siyasi kimlik sahipleri sayesinde zaten yargıya zaten az olan güven iyice azaldı e öğleyse bırakın teknik adamı , öğretmeni , ineği savcı getirelim hakim getirelim de davalar sadece mahkemelerde görüşülmeye başlasın…

Published in: on 02 Nisan 2011 at 12:06  Yorum Yapın  

Mesele Bir Atama Meselesi Değil; Mesele, Kamu Vicdanı

Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük soruşturmasının basında ki adam özel yetkili savcı Zekeriya Öz bugün şok bir kararla özel yetkisi elinden alınarak İstanbul Başsavcı Vekilliğine atandı.

u karar Türk hukukuna güveni azaltacak bir lekedir bence. Başında olduğu bu büyük soruşturma ve dosyalar çözüme ulaşmadan görev değişikliği yapılması halkın kafasında en azından benim kafamda bir takım sorular doğuracak komplo teorileri ürettirecektir.

Zekeriya Öz hangi soruşturmaların başındaydı.

*Emekli Orgeneral Hasan Iğsız ile Korgeneral ile Korgeneral Mehmet Otuzbiroğlu’nun ifadesinin alındığı, Genelkurmay’da hazırlandığı iddia edilen ve hükümet aleyhine kara propaganda yaptığı belirtilen internet siteleri ile ilgili yürütülen “İNTERNET ANDICI” soruşturması
*Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın da şüphelileri arasında bulunduğu ‘ADİL YARGILAMAYI ETKİLEME’ soruşturması
*‘ADİL YARGILAMAYI ETKİLEME’ soruşturması kapsamında CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykalhakkında ‘fezleke’ hazırlanması
*Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un şüphelileri arasında bulunduğu ‘ÖRTÜLÜ ÖDENEK’ soruşturması
* Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Ahmet Şık, Nedim Şener gibi gazetecilerin tutuklandığı ‘ODA TV’ soruşturması
*Emekli Albay Mehmet Ülger, öğretim görevlisi Ruhi Abat, Binbaşı Haydar Yeşil gibi isimlerin tutuklandığı ‘ZİRVE YAYINEVİ KATLİAMI’ soruşturması.

Yeni atanan savcıları ile bu soruşturmalar sonuçlandığında sonuçlar her ne olursa olsun ithamlar ve şüpheler belirecektir.

Diyelim ki, Sayın Seyfi Oktay, Sayın Şener Eruygur, Sayın Yalçın Küçük, Sayın Soner Yalçın ve diğerleri aklandı insanların kafasında şu soru oluşmayacak mı?

Efendim suçsuz olsalar savcıyı değiştirtirler miydi? Suçlulardı ama kurtuldular denmeyecek mi böyle ifadeler insanların zihninde canlandığında yeni atanan savcılar başta olmak üzere Türk yargısı tamamen zan altına girmeyecek midir? Yukarıda isimlerini saydığım şüpheliler hukuki olarak aklansalar bile bilnç altında suçlanmayacak mıdır?

Diyelim ki tersi oldu ;

Bu soruşturmadaki bütün şüpheliler yargılandı ve suçlu bulundu insanlar demeyecekler mi? Zekeriya Öz hatasının farkına varmıştı dava kapanacaktı bu insanlar dışarı çıkacaklar diye değiştirttiler denmeyecek mi? Ki suçlu bulunmalarını yada gerçekten suçlu olmasını çünkü böyle büyük bir suç oluşumunun ülkemde olmuş olması ciddi anlamda bana üzüntü verir.

Dileğim ve isteğim şudur ki Zekeriya Öz yeniden görevine iade edilsin başında bulunduğu soruşturmalar bir şekilde sonuçlandıktan sonra sürgünü gerekiyorsa sürgünü terfisi gerekiyorsa terfisi yapılsın…

Published in: on 30 Mart 2011 at 12:06  Comments (1)  

RAKI ŞİŞESİNDEKİ SPOR; FUTBOL

Yazıma öncelikle başlıkta geçen kelimelerin kelime anlamları ile başlayacağım zira ben pek bi alaka kuramadım başlıkta

RAKI: yapımında suma ve anason tohumu kullanılan alkollü bir içkidir.
ŞİŞE: ağzı gövdesinden daha dar olan, genellikle plastik, alüminyum veya camdan imal edilen taşıyıcı kap
FUTBOL: on bir oyuncudan oluşan iki takım ve bir futbol topu ile oynanan dünyanın en popüler sporudur.

Peki spor ne ?

SPOR: önceden belirlenmiş kurallara göre, kişisel veya takım halinde yapılan rekabet amaçlı yarışma ve kişisel eğlence veya mükemmelliğe ulaşmak için yapılan fiziksel aktivitelerdir.

Bunları ben değil vikipedi diyor.

Tanımlardan anladığım kadarı ile futbol sporu için gerekli olan meteryallerden değil bu rakı şişesi.

E ÖĞLEYSE….

Bu şişe bu statta ne arıyor?

2000 den fazla polisin 1500 den fazla güvenliğin 100 lerce kameranın görev yaptığı Türk Futbol Camiasının en köklü ve en büyük 2 takımının futbol karşılaşmasının gerçekleştiği ülkenin en modern stadında o şişe nasıl giriyor? Niye giriyor? Niye atılıyor? Nasıl atılıyor?

Aslında uzun uzun yazı yazmak istiyordum bu konu hakkında ancak bağlantıyı kurmakta zorluk çekiyorum. Artık siz devam edersiniz yazıya ancak…
harbiden o şişe ne arıyor orada?

Published in: on 19 Mart 2011 at 22:52  Yorum Yapın